Küresel Bankacılık Sektöründe Kovid-19 Damgası
Dünya bir yılı aşkın süredir, bundan bir kaç yıl öncesinde çok az sayıda kişinin öngörebileceği bir sağlık kriziyle mücadele ediyor. Tüm dünyayı bir çığ gibi saran bu sağlık krizi tüm ekonomileri ve sektörleri yeniden şekillendiriyor. Tabii her zaman olduğu gibi her kriz kendi içinde yeni fırsatlarını da beraberinde getiriyor. Bu değişimden finans sektörü de nasibini alıyor. Pek çok sektörde çalışanların değişen iş koşulları, dijitalleşme ve yeni finansal hizmet sağlayıcılara yönelik eğilimleri hızlandırırken rekabet baskısını da güçlendirdi.
Dünya genelinde Kovid-19’un yayılmasını önleme amaçlı karantina tedbirlerinin uygulanması, birçok sektördeki ekonomik faaliyeti durdurdu. Firmalar ve hane halkları bu mecburi tedbirler sebebiyle hem ekonomik hem de psikolojik olarak büyük darbe aldılar. Doğrudan müşteri temasına dayanan işletmeler (ulaşım, turizm vb.) gelir kaynaklarında ciddi bir erime yaşarken, bu sektörlerde çalışanlarda istihdamdan elde edilen gelirlerinde domino taşı etkisini hissettiler.
Bankacılık sektörü de bu etkinin dışında kalamadı. Hizmetlerde uzaktan sunulabilir ve doğrudan müşteri temasına dayanmayan modellere geçiş hızlanırken, bir diğer yandan da bankacılık sektörü, yakın geçmişte eşi görülmemiş bu düşük gelir döneminde hükümetler tarafından önemli politika eylemlerini tetikleyen, firmaları ve hane halklarını destekleme rolünü üstlendiler.
Peki, sağlık krizinde ekonomide açılan gedikleri kapatma rolünün bir bölümünü üstlenen bankalar bu krizden nasıl etkilendiler ve belirsizlikler ortadan kalkana kadar süreç nasıl devam edecek?
Birincisi, çalışmayı bırakan firmalar kaybedilen gelirleri sebebiyle kredi borçlarını ifa etmekte zorluk çekebilirler. Yine benzer şekilde, bu firmaların çalışanlarında da benzer bir durum gözlenmesi yüksek bir ihtimaldir. Bu sadece gelir kaybına değil, aynı zamanda zararlara da (geri ödeme kapasitesi kalıcı olarak bozulmuşsa) sebep olabilecek, karları ve banka sermayesini olumsuz yönde etkileyebilecektir. Hızlı bir toparlanma olasılığı çok kuvvetli görülmediğinden, küresel bankacılık sektörü de daha fazla zarar bekleyebilir ve bu da ek karşılıklara ihtiyaç duyarak karlılıklarını ve sermaye pozisyonlarını daha da zayıflatabilir.
İkincisi, bonolar ve diğer işlem gören finansal araçlar değer kaybettiğinden bankalar olumsuz etkilenebilir ve bu da bankalar için daha fazla zarara neden olabilir. Kriz nedeniyle beklenmedik yönlere hareket eden açık türev pozisyonlarından da zararlar olabilir.
Üçüncüsü, bankaların artan kredi talebiyle karşı karşıya kalması kaçınılmaz olacaktır. Özellikle firmalar gelirlerinin olmadığı veya azaldığı zamanlarda bile maliyetlerini karşılamak için ek nakit akışına ihtiyaç duymaktadır. Bazı durumlarda, bu yüksek talep, borçlular tarafından kredi ve kart limitlerinde yaşanan değişimlerle de kendini gösterir.
Dördüncüsü, diğer hizmetler için yaşanacak talep azlığından dolayı bankaların daha düşük gelirler elde etmeleri beklenebilir. Örneğin ekonomik aktivitede yaşanacak düşüş ile yapılacak daha az ödeme ve daha az bankacılık işlemi gibi senaryoların tamamı faiz dışı elde edilecek gelirlerde de azalma yaşatacaktır.
Bankalardaki kayıplar ve düşük sermaye tamponları, bankaların ödeme gücü pozisyonunu daha da kötüleştirebilecek ve aynı zamanda ekonomiye zarar verebilecek daha geniş kapsamlı bir negatif yayılma etkisine sahip olabilir. Bankalar, likidite pozisyonlarını iyileştirmek veya zararları telafi etmek için tahvil ve diğer işlem gören finansal enstrümanları satabilirler. Sonuç olarak bu enstrümanların fiyatları düşebilir ve elinde bulunduran bankaları olumsuz etkileyebilir.
Bankalar, ekonomiye kredi tedarikini azaltabilir, böylece bu tür tamponlara güvenen firmaları olumsuz etkileyebilir ve hayatta kalmalarını baltalayabilir. 2008/09 küresel mali krizinde de benzer yayılma etkileri görülmüştü. Bu durumun tekerrürü halinde, ekonomik şok daha da kötüleştirebilir.
İlk Politik Tepkiler Neler Oldu?
Pandeminin bankacılık sistemi üzerindeki bu potansiyel olumsuz etkileri, denetim otoritelerini hızlı reaksiyonlarla, ihtiyati ve hafifletici eylemler almaya motive etti.
Özellikle, İngiltere ve Euro Bölgesi’ndeki denetim otoriteleri, krizden önce oluşturulan bazı zorunlu sermaye tamponlarını azaltmış, böylece bankaların gözlemlemek zorunda oldukları asgari sermaye oranını azaltmış ve bankaların en çok ihtiyaç duyulduğu anda kredileri azaltmasını önlemiştir. Türkiye’de ise aynı tarihlerde Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, salgın nedeniyle finansal piyasalardaki dalgalanmalar üzerine sermaye yeterliliği rasyosu ve net döviz pozisyonu hesaplamasına kolaylıklar sağladı.
İyileşme Aşamasında Ne Yapılması Gerekiyor?
Ekonomik ve ticari faaliyetler için tam anlamıyla bir “siyah kuğu” olarak ortaya çıkan salgında, sistemi ayakta tutarken piyasaya da gerekli finansmanın sağlanabilmesi kritik görevi için alınan farklı denetim ve maliye politikası önlemleri, küresel çapta yaşnabilecek herhangi bir büyük banka yıkımını şu ana kadar önlemeye yardımcı oldu. Ancak, bazı işletmelerin süreci sağlıklı atlatamayacak olmalarından ötürü(ve dolaylı etkileri sebebiyle) kredi geri ödemelerinden doğacak batıklar da bu senaryoların kaçınılmaz sonuçlarından birisidir. Önemli soru ise, en kötü senaryolarda dahi bankalar bu batıkların tamamını üstlenecekler veya üstelenebilecekler mi?
Bankaların yalnızca pandeminin yıkıcı etkilerinin halen görüldüğü şu aşamada değil, aynı zamanda ekonomik iyileşme aşamasında da kritik bir role sahip olacaklar. Kaynakları “pandeminin kaybedenleri”nden “pandeminin kazananları”na, sektörler arasında yeniden tahsis etmesi gerekeceğinden, yeterli sermayeleştirme de muhakkak önemli olacaktır. Örneğin, ağırlıklı olarak fiziksel ürün/hizmet sağlayan ve müşteri temasına dayanan sektörlerin önemi azalırken, uzaktan ve/veya dijital hizmet sunumuna odaklanan sektörler büyüyecek. Bankalar, kazanan sektörlerin genişlemesini finanse etmede önemli bir role sahip olacaklar, ancak bunu daralan sektörlere verilen kredilerden kaynaklanan zararların kredi verme kapasitelerini bozmaması durumunda yapabilirler.
Krizin Uzun Vadeli Etkileri Nelerdir?
Kovid-19 durgunluğunun bankacılık sistemi üzerindeki olası uzun vadeli etkileri hakkında net tahminler yapmak için biraz erken, ancak hali hazırda net olan bazı trendler var. Bunlardan bir tanesi; sosyal mesafenin norm haline gelip, bu süreçte zaten artan dijitalleşme eğiliminin ivme kaybetmemesi olacaktır. Banka ile müşteri arasındaki kişisel etkileşimler kurulabilecek fiziksel hizmetler, talep azlığı ile daha da yüksek maliyetli bir hale dönebilir. Bu, daha fazla şubenin kapatılması ve telefon ve internet bankacılığına daha güçlü bir yönelim anlamına gelebilir. Bir diğer trend ise, FinTech ve BigTech şirketleri için rekabetin daha da güçlenmesi ve bu büyük platformların krizden güçlü bir pozisyonda çıkarak, finansal hizmet sunumunda genişlemeleri ve güçlenmeleri olacaktır. Bu, bankalar üzerinde ana iş kollarında ek rekabet baskısı oluşturabilir. Bu eğilimler pandemiden önce başlasa dahi yaşanacak gelişmeler sağlık krizi ile birlikte öngörülemez bir hız kazanmış oldu. Sonuç olarak, bankalar üzerinde daha fazla rekabetçi baskı görülebilir ve bu sebeple inovatif reaksiyonlar beklenebilir.